My interview in Turkish newspaper with Nurduran Duman

Özbek Türkü Şairden Yüz Yüze Olmanın Önemi

“Gerçek barış inşası, farklı kültürden yazarların paylaşacağı atölye, konuk programı ve yüz yüze karşılaşma platformlarıyla olur.” UYGARLIĞIN ORTAK DİLİ: ULUSLARARASI SÖYLEŞİ DİZİSİ 9

NURDURAN DUMAN Kalenin Sesi olarak, dünyanın farklı ülkelerinden şair, yazar ve başka alanlarda öne çıkan imzalarla yaptığımız söyleşi dizimizi, Namangan, Özbekistan doğumlu (1975) şair, çevirmen ve kültür örgütleyicisi Azam Abidov (A’zam Obid) ile sürdürüyoruz.

Çok sayıda şiir kitabının ozanı, yüzü aşkın Özbek Türkü yazarını İngilizceye, yüzü aşkın yabancı eseri Özbek Türkçesine kazandırmış bir çevirmen ve kültür örgütleyicisi. Mitti Ko‘prik kanalını yöneterek genç yaratıcılara rehberlik ediyor. Iowa Üniversitesi Uluslararası Yazarlık Programı, Berlin Yazın Kolokyumu ve Hong Kong’da konuk yazar olarak bulundu. 2018’den bu yana Özbekistan’da bağımsız Yazar ve Sanatçı Konuk Programı’nı yürütüyor; Orta Asya, Avrupa, Amerika, Avustralya ve Arap dünyasından yüzü aşkın şair, yazar ve sanatçıyı ağırladı. Ulusal ve uluslararası çok sayıda ödülün sahibi.

Metninizi oluştururken diliniz, kültürünüz, yaşadığınız yer ve çağınız sizin için nasıl bir kaynak?

Dil, kültür ve mekân benim için yalnızca arka plan değil, yazımın kök saldığı, beslendiği topraktır. Özbekistan’da yaşıyorum, toplum çelişkilerle dolu. Bir yanda güzellik ve tarih, öbür yanda yozlaşma, kayırmacılık ve kayıtsızlık. Bu çelişkiler şiirlerime ve öykülerime yön veriyor; gözlerimi kapatamam.azam abidov-1

Bana göre yazar olmak, başkalarının sizden beklediğine ya da talep ettiğine değil, gördüğünüze ve hissettiğinize sadık kalmak demek. Kültür bana hem kök hem de sorumluluk veriyor. Özbek kimliğim köklü bir şiir geleneğine bağlı, ancak eski biçimleri amaçsızca tekrarlamak istemiyorum. Günümüzün gerçekleri hakkında dürüstçe konuşarak bu ruhu canlı tutmak istiyorum. Eğer bazıları sözlerimi Özbekçe kabul edemiyorsa, onları İngilizce yazar ve başka okurlara ulaştırırım. Dil değişebilir, vicdan aynı kalır.

İlk esin ya da fikir kıvılcımından son noktaya yaratım sürecinizin omurgası nedir? Asla ödün vermediğiniz ilkeniz, yazma rutinleriniz var mı?

Sürecimin omurgası dürüstlüktür. Alkış, ödül ya da tanınma için yazmıyorum. Çoğu zaman, “ünlü” olmaya takıntılı ve körü körüne kendilerinin tanıtımını yapan, bir yandan da diğer yaratıcılara veya bir bütün olarak yazına hizmet edebilecek programlara yönelik gerçek desteği görmezden gelen yazarlar görüyorum. Bunu kabul edemem.

Katı alışkanlıkları izlemem ama katı bir ilkeyi izlerim: Yazarken asla yalan söylemem. Otoriteler veya kurumlar için daha kabul edilebilir hale getirmek adına sözlerimi asla eğip bükmem. Kendime “kırmızı çizgiler” koymam. Söylenmesi gereken bir şey varsa, rahatsız edici olsa da, reddedilme tehlikesi olsa da yazarım. Yaratıcı bir sürecin “başarıyı” kovalamakla değil, dışavurum talep eden iç sese sadık kalmakla ilgili olması gerektiğine inanıyorum.

Bugünün dünyasında şiirin işlevini nasıl görüyorsunuz; bir metnin etik sorumluluğu ve dönüştürücü gücü hakkında ne düşünüyorsunuz?

Şiir bir süsleme, dekorasyon değil, bir sorumluluk biçimidir. Şairin sözleri yalnızca kulağa hoş gelmemeli, aynı zamanda gerçeği taşımalı. Benimki gibi sessizliğin sıkça özendirildiği ve eleştirel seslerin göz ardı edildiği toplumlarda, şiirin görevi başkalarının görmezden gelmeye çalıştığı şeyleri adlandırmaktır.

Bir metnin etik sorumluluğu propagandaya değil, yaşama sadık kalmaktır. Bir şiir gerektiğinde sarsmalı, olanaklıysa iyileştirmeli ve bize her zaman ortak insanlığımızı anımsatmalı. Dönüştürücü gücü büyük devrimlerde değil, küçük uyanışlarda yatar: bir okurun adalet hakkında farklı düşünmesi, bir diğerinin sessizliği yeniden gözden geçirmesi, bir başkasının konuşmaya cesaret etmesi. Şiiri sessiz ama keskin bir güç olarak görüyorum.

Şiir, özellikle günümüzde barış inşasına ve kültürlerarası anlayışa ne gibi katkılarda bulunabilir? Biz, şairler dünya barışı için ne yapabiliriz?

Şiir tek başına barış inşa edemez, böyle düşünmek saflık olur. Ama şairler barışın koşullarını yaratmaya yardım edebilir. Birincisi, erki pohpohlamayı ya da yalanları kabul etmeyi reddederek. İkincisi, gerçek değişim platformları kurarak. Ülkemde ve ötesinde pek çok yazar, birbirini desteklemek ya da insanları bir araya getirecek yaratıcı programlara yatırım yapmak yerine ödüller, tanınma ya da iltimas için yarışıyor.A'zam Obid

Gerçek barış inşası için yüz yüze karşılaşmalara, konuk programlarına, atölyelere ve farklı kültürlerden şair ve yazarların yalnızca metinlerini değil, yaşamlarını da paylaşabilecekleri platformlara gereksinimimiz var. Bu insani bağlar kitapların ötesine geçer. Şiir yazmak önemli ama eylem olmadan, köprüler kurmadan ve kapılar açmadan yeterli değil.

Bunu kendim gördüm: Türk dostum Nurduran Duman, Özbekistan’da yürüttüğüm bağımsız konuk programına katıldığında, bu tür girişimlerin özellikle genç insanlar için yaşamları nasıl değiştirebileceğine tanık oldu. Böyle karşılaşmalar, yazının yalnızca metinlerle ilgili olmadığını, aynı zamanda gelişim, cesaret ve anlayış için olanaklar yaratmakla ilgili olduğunu kanıtlıyor. Şairler olarak dürüstlükte direnebilir, diyaloğu teşvik edebilir ve başkalarına barışın yalnızca savaşın yokluğu değil, adaletin varlığı olduğunu anımsatabiliriz.

Metinleriniz başka dillere çevrilirken nelere öncelik veriyorsunuz? Çevirmenle bir ilişki kurup hedef dilin okurları ve kültürel bağlamıyla etkileşimde bulunuyor musunuz?

Çeviri yalnızca sözcük aktarmak değil, ruhu sınırdan aşırmak. İnsanlar şiirlerimi kendi dillerine çevirdiğinde mutlu oluyorum, demek ki metinde kendileriyle yankılanan canlı bir şey bulmuşlar. Yine de en iyi yol her zaman izin istenmesi ya da en azından şairin önceden bilgilendirilmesi. Bu küçük saygı eylemi güven inşa eder ve diyaloğu açık tutar.

Ancak bugün Özbekistan’da yabancı dillere çeviri bir bunalım içinde. Yazınımızın yüzde biri bile yabancı dillerde yok. Sovyet döneminde güçlü bir çeviri okulu ve farklı ülkelerin yazınlarının değiş tokuş edildiği sağlam alanlar vardı. Şimdi ise alan karmakarışık. Çevirinin resmi kurumlarca desteklenmesi gerekirken, uzmanlık eksikliği her şeyi altüst etmiş durumda.

Bu yüzden Özbek yazınını İngilizceye çevirmek için sık sık kişisel bir sorumluluk duyuyorum, çünkü kendi seslerimizi biz sunmazsak kimse sunmayacak. Neyse ki, bazı yabancı meslektaşlar bu boşluğu doldurmaya yardımcı oluyor. Örneğin, İngiliz şair dostum Andrew Staniland, anadili İngilizce olan bazı kişilerle birlikte bu çabada destekleyici oldu. Son zamanlarda Andrew ve ben bir Cedit seçkisi derlemek için birlikte çalıştık; bu, Özbek seslerini dünyaya daha görünür kılma yolunda bir başka adım oldu.

Aynı zamanda ben de karşılık vermeye çalışıyorum. Başka bir yazarın yapıtına hayranlık duyduğumda, izin alıyor, telif haklarına saygı duyuyor ve onları Özbek okurlara sunuyorum. Ayrıca Germain Droogenbrodt tarafından yönetilen POINT Edition için dünya yazarlarından şiirler çevirmekten büyük keyif alıyorum; bu da farklı sesleri Özbek yazınıyla diyaloğa sokmama olanak tanıyor.

Benim için çeviri, karşılıklı bir güven ve cömertlik eylemi. Yalnızca kendi sesimin yolculuk etmesini istemiyorum, dinlemek, öğrenmek ve bir karşılık vermek istiyorum. Yazın asla tek yönlü bir yol olmamalıdır.

Türk okurlara ne söylemek istersiniz?

Türk okurlara şunu söylemek isterim: Türk dünyasının yazını engin, renkli ve zengin. Ama ne yazık ki dünya bu yazını çok az tanıyor. İnsanlar sıklıkla bunun çeviri eksikliğinden kaynaklandığını söyler. Kısmen doğru ama daha derin bir sorun var. Yazarlarımızın çoğu, özellikle Orta Asya’da, kendilerini geliştirmek, yabancı dil öğrenmek, uluslararası programlara katılmak ya da yapıtlarını küresel düzeyde sunmak için kendilerini zorlamıyor.

Özbekistan’ı örnek alalım: Yazarlar Birliğimizin binden fazla üyesi var ama dünya onlardan birkaçının adını bile zor sayabilir. Yıllık uluslararası bir yazın festivalimiz yok, (tüm Türk dünyasında!) UNESCO Edebiyat Şehri’miz yok, güçlü konuk programlarımız yok. Bunun yerine, pek çok yazar devletin tanımasına bağımlı kalıyor ve eğer devlet onlara ödül vermezse, kendi ödüllerini yaratıyor, hatta satın alıyorlar. Bu üzücü bir gerçeklik ve yazının gerçek gelişimini engelliyor.

Türk okurlarını yalnızca resmi, göklere çıkarılan ya da nişanlarla donatılmış adlarla yetinmemeye özendiriyorum. Dürüst olan, sorgulamaya cesaret eden, şan için değil gerçek için yazan yazarları arasınlar. Yazın bizi Türk halkları olarak birleştirebilir, daha da önemlisi, cesaretimiz varsa bizi dünyayla bağlayabilir.

Nurduran Duman
https://www.kaleninsesi.com/ozbek-turku-sairden-yuz-yuze-olmanin-onemi?fbclid=IwY2xjawOZR4ZleHRuA2FlbQIxMQBzcnRjBmFwcF9pZBAyMjIwMzkxNzg4MjAwODkyAAEeKX-cq84K_a3Wr4UcuCpUSVyGkoyBTe4jN8bdAGc_Tu_c1YUWh_GCqCUn1Vc_aem_TTevAL9AcaNTTKmvB1Kbmg